Biyoteknoloji Çağına Hoş Geldiniz

               Covid 19 pandemisi ile elbette ki mücadele edilecek ve kontrol altına alınacaktır. Bu mücadelede en kritik silahlar ise biyolojik bilimlerin ürettiği bilgiler ve biyoteknolojik çözümler olarak ortaya çıkmıştır. İşte tam bu noktada tekrar biyoteknolojinin geleceği dönüştürme gücüne odaklanmanın sırası diye düşünüyorum. Bu çerçevede biyoteknoloji ve biyogirişimciliği değerlendirmek isterim.

Dr. Sevgi Salman Ünver

2 Nisan 2020   

  Son on yıldır biyoteknolojinin dönüştürücü etkisini konuşuyorduk ancak son üç aylık dönemde tüm dünyada yaşamı durma noktasına getiren Korona pandemisi nedeni ile bambaşka bir boyut kazandı. Korona pandemisinin en temel öğretisi, bilim ve bilgi temelli yeni bir gelecek kurgusunun olması gerekliliğidir. Neden mi? Artık doğa başka türlüsünü kabul etmiyor ve uyarıyor. Korona virüsleri RNA virüsleridir. Yani aslında canlılığın ilk basamağı dediğimiz yarı canlı ara bir form olarak tanımlayabiliriz. Yaşamak için konaklara -yeni tip korona için insana- ihtiyaç duyarlar. Bu en ilkel yarı canlı form yüz yıllar boyu oluşan standartları, toplumsal sınıfları, teknolojileri birdenbire geçersiz kıldı ve neredeyse sıfır noktasına çekti. Adeta canlılığın ilk ara formu atamız bizi doğayı korumak, bilime inanmak ve daha yaşanabilir bir dünya kurmak için uyarıyor ve kulağımızı çekiyor. Bu sürecin hem sağlık hem sosyal yaşam hem de ekonomik olarak çok önemli etkilerinin olacağını öngörüyorum. Birçok konuda koronadan önce (KÖ) ve koronadan sonra (KS) diyecek kadar büyük değişimlerin olacağına inanıyorum. Bu büyük pandemi ile elbette ki mücadele edilecek ve salgın kontrol altına alınacaktır. Bu mücadelede en kritik silahlar ise biyolojik bilimlerin ürettiği bilgiler ve biyoteknolojik çözümler olarak ortaya çıkmıştır. İşte tam bu noktada tekrar biyoteknolojinin geleceği dönüştürme gücüne odaklanmanın sırası diye düşünüyorum. Bu çerçevede biyoteknoloji ve biyogirişimciliği değerlendirmek isterim.

  Teknoloji, tanımı gereği bilimsel bilginin somut hale getirilmesidir. Biyoteknoloji ise canlılara dair biyolojik bilginin somut bir uygulamaya dönüştürülmesi anlamına gelir. Canlının kendisi ya da canlıdan üretilen ürün veya bilginin bir çözüme dönüşmesi biyoteknolojinin temelidir. Dolayısıyla canlıyı anlamak, canlıyı üretken bir mekanizma ile düzenlemek, bir çözüm olarak sunmak biyoteknolojinin adımlarıdır. Biyoteknoloji, başta sağlık olmak üzere tarım-gıda ve endüstriyel biyoteknoloji alanlarında da giderek artan önemi ile ele alınmalıdır. Biyoteknoloji tek bir sektör olmaktan öte birçok sektörün içinde bulunduğu bir yatay teknoloji platformudur. Biyoteknoloji başta sağlık olmak üzere, gıda, tarım, endüstri, çevre, savunma, enerji ve bilişim gibi birçok alanda geleceğin teknolojilerini dönüştürme gücüne sahiptir. Biyoteknoloji sağlık alanında yenilikçi ilaç molekülleri, hedefe yönelik kanser ilaçları, gen tedavileri, kök hücre tedavileri, 3 boyutlu biyoyazıcılar ile yapay organ çalışmaları, sağlıkta yapay zekâ ve kişiye özgü sağlık çözümleri ile en çok üzerinde çalışılan alanlardan biridir. Yine azalan su ve gıda kaynaklarımız için alternatif biyoteknolojik ürünler, daha temiz bir çevre için biyoteknolojik çözümler, daha verimli üretimler için endüstriyel biyoteknoloji uygulamaları teknolojik dönüşümün örnekleridir. (Şekil 1)

  Tekrar korona pandemisine dönecek olursak, salgının ilk gününden itibaren birçok ilerleyen teknoloji salgınla mücadele için çaresiz kaldı. Ne en teknolojik arabalar, uçaklar ne de diğer teknolojiler salgını anlama, yönetme ve mücadele etme konusunda çözüm olabildiler. Öte yandan ilk günden itibaren biyolojik bilimler ve biyoteknoloji virüse dair temel bilgileri anlamayı, bulaş mekanizmasını çözmeyi, hatta birkaç hafta içerisinde tüm genomunu dizilemeyi başardı. Korona pandemisini bir savaş olarak düşünürsek, biyoteknolojik yöntemlerle düşmanı nükleotidleri düzeyinde tanıyıp, bulaş mekanizmasını tahmin edip, risklerini anlayıp ve aksiyon almak mümkün oldu. Bu önemli bilgilerle karar doğru vericilerin yönlendirilmesi ve toplumu bilgilendirmesi sağlandı. Sonraki aşamada da biyoteknoloji  alanında çalışanlar korona virüs için yeni tedavi yöntemleri, aşılar ve ekipmanlar üretmek üzere çalışıyorlar. Salgın ile mücadelede en önemli konulardan birinin, korona pozitif vakaların tespiti ve bulaş zincirini kırmak için karantinası olduğu ortaya çıktığı için çok hızlı bir şekilde tüm dünyada PCR ve yeni nesil dizileme yöntemi ile viral DNA’yı tespit eden tanı kitleri geliştirildi. Belki de salgının çok daha yaygın ve ölümcül olmasını engelleyen şey bu tanı kitleri idi. Bu testler hem hassasiyeti çok yüksek olduğu hem de neredeyse bulaşmanın olduğu ilk günden virüs RNA’sını tespit edebildiği için salgın kontrolünde anahtar role sahip oldu. Her geçen gün virüse dair bilgiler artıyor; örneğin virüs çıktığı günden itibaren ne tür mutasyonlar geçirdiği. Ülkelere pandemi olarak yayılırken ülke ülke, bölge bölge nasıl bir mutasyon silsilesi geçirdiği takip edilebiliyor. https://nextstrain.org/narratives/ncov/sit-rep/tr/2020-03-27 web sitesi her yeni mutasyon bilgisi ve bölgesini kaydediyor.

  Bundan sonraki süreçte elde edilen virüse dair biyolojik veriler ile tedavi yöntemleri, ilaçlar, aşılar, iyileşen kişilerden alınan antikorların hastalarda kullanımı gibi birçok alternatif üzerine çok hızlı bir şekilde çalışılmaya başlandı. Sonuçta tüm biyobilimciler ve biyoteknoloji alanında çalışanlar salgın mücadelesinde amiral gemisinde görev alıyorlar.

Biyoteknoloji ve Biyogirişimcilik

  Bir süredir öngörülen, ancak koronadan sonra hızlanacağı düşünülen bir bilim devrimini yaşayacağız. Tüm bu devrimsel adımlarda, en önemli unsur olan biyoteknoloji alanında ürün geliştirme diğer alanlara göre farklılık gösterir. Biyoteknolojik ürünler genellikle üniversitelerdeki bilimsel araştırmaların sonuçlarına dayanarak ortaya çıkar

                                                                       

  Uzun ve maliyetli araştırma ve geliştirme süreçlerinin karşılığında çıkan ürünler yüksek ekonomik değere sahiptir. Son yıllarda bu tür ürünlerin oluşturduğu ekonomi bazı ülkeler için kalkınma modeli haline gelmiştir. Buna ‘biyokalkınma’ denilmektedir. Ülkemiz için de biyoteknoloji, öncelikli alanlardan biri olarak kabul edilmiştir. Bu aşamada güçlü bir biyokalkınma stratejisi oluşturulması neredeyse bir zorunluluk haline gelmiştir. Ülkemizin de ciddi bir biyokalkınma potansiyeli olduğuna inanıyoruz. Üniversitelerimizdeki araştırmacılarımızı, araştırma çıktılarının ürün geliştirme potansiyelini değerlendirmek için yönlendirmek, girişimci olmaları için teşvik etmek bu alanda atılacak önemli adımlardandır. Devlet kurumlarının biyoteknololoji çağının potansiyelini iyi analiz ederek bu alandaki yatırım ve maddi teşvik mekanizmalarını doğru işletmesi çok önemli olacaktır. Biyoteknoloji ile ilişkili tüm sektörlerin, özellikle sağlık ile ilgili ilaç ve medikal cihaz sektörünün, Türk araştırmacılarla yakın iş birliğinde olması ve geliştirme süreçlerine ortaklık etmesi itici güç oluşturacaktır. Biyoteknoloji yatırımcılarının ise bu uzun, maliyetli, fakat sonucunda oluşturacağı değer bir o kadar büyük olan biyogirişimlerin dinamiklerini iyi anlayıp uzun soluklu yatırım planları ile biyogirişimleri desteklemeleri önemlidir. Ülkemizin biyoteknoloji alanında büyüme fırsatını yakalaması için öncelikle sağlam bir biyoteknoloji iş birliği ile ekosistemi oluşturması gerekmektedir. Bu ekosistemi sağlayan ve biyoteknoloji ile ekonomilerinde dönüşüm yaratan Singapur, Güney Kore ve Avusturalya gibi ülkeler, biyoteknoloji ekosistemini bir kümelenme mantığı ile başarıyla geliştirdiler.

  Özetle korona pandemisinden sonraki dünyanın, bilim temelli girişimlerin, biyoteknoloji gibi bilgi temelli teknolojilerin, çok kritik dönemlerde hayati önemi olan biyoteknolojik ürünlerin daha fazla desteklendiği, geliştirildiği, yaygınlaştırıldığı bir dünya olacağını düşünüyorum. Kısa süreli kâr edilebilen, yaşamsal etkisi az, daha çok keyif unsuru içeren yatırımlardan çok, yaşama katkısı büyük, uzun vadeli, getirisi yüksek, biyoteknoloji gibi alanlara yönelik hem devlet otoritelerinin hem de yatırımcıların yaklaşımının da değişeceğini düşünüyorum.

  Ülkemizden de yeni nesil biyoteknolojik ürünler ve çözümler çıkmasını hedefleyerek bu alanda bir ilk olan ‘Adım Adım Biyogirişimcilik - Biyoteknoloji Girişimci ve Yatırımcılarına Yol Haritası’ kitabımızı okurlarımıza sunduk. Kitabımız bizler Dr. Sevgi Salman Ünver ve Prof. Dr. Işıl Aksan Kurnaz editörlüğünde ve konusunda uzman on yedi yazar ile birlikte, bilimsel temelli bir fikrin, ürün olarak geliştirilmesi ve ticarileşmesine kadar geçen tüm süreçlerde, girişimcilere ve yatırımcılara yol haritasını içerecek şekilde hazırlanmıştır. Ayrıca bir biyogirişim kurmanın, ayakta tutmanın, finansal güce ulaşmanın ve sürdürülebilir olabilmenin stratejileri ele alındı. Bu kitabın tüm biyogirişimciler için bir rehber olmasını dileriz.

                                                                        

Adım Adım Biyogirişimcilik: Biyoteknoloji Girişimci ve Yatırımcılarına Yol Haritası

Editör: Dr. Sevgi Salman Ünver, Prof. Dr. Işıl Aksan Kurnaz

Yazar: Dr. Sevgi Salman Ünver, Prof. Dr. Işıl Aksan Kurnaz, Dr. Oya Arı Uyar, Prof. Dr. Elif Damla Arısan, Selin Arslanhan, Ayfer Berkkam, Sertaç Doğanay, Ebru Elmas Gürses, Av. E. Mümtaz Hacıpaşaoğlu, Dr. Öğr. Üyesi Başak Kandemir, Dr. Ramazan Karaduman, Doç. Dr. Gamze Sart, Dr. Melis Savaşan Söğüt, Murat Tortopoğlu, Erman Turan, Ayhan Üstün, Namık Yener